Hürriyet cumartesi, Eylül 2019
Karikatürist kimliğiyle tanıdığımız Erdil Yaşaroğlu bu kez en az karikatürleri kadar neşeli ve eğlenceli heykelleriyle karşımızda. Yapı Kredi bomontiada’nın avlusuna yayılmış heykellerden oluşan ilk kişisel sergisi ‘Oyun’un hikayesini kendisinden dinledik.
Sizi karikatürlerinizle tanıyoruz ama aslında reklam, tiyatro, sinema, resim, heykel gibi birçok alanda üretimleriniz var. Bunlar arasında heykel nasıl bir yerde duruyor sizin için?
Çocukluğumdan beri hayatımda olan bir şey heykel. Oyuncaklar yapardım, kalemlerimin formunu değiştirip kimsede olmayan kalemler yapardım kendime. Mimar Sinan Üniversitesi Heykel Bölümü mezunuyum. Okulda da okuldan sonra da heykeller yaptım hep. Karikatür daha popüler olduğu için hep ön plandaydı ama benim için birbirinden ayıramayacağım çocuklarım gibi ikisi de.
Daha önce son yıllardaki kadar yoğun heykele odaklandığınız bir dönem olmuş muydu? Neden şimdi heykele yoğunlaştınız? Bunda kişisel ilgi alanınıza giren 3D yazıcılar vb. teknolojik gelişmelerin etkisi var mı?
Ben hikâye anlatmayı seviyorum. Karikatür, heykel, senaryo bunlar benim araçlarım. İki boyutta anlatamayacağım hikayelerim çoğalmaya başlayınca heykel üretimim de arttı. Yaptıkça eğlendim, eğlendikçe yeni fikirler buldum ve sonunda kendimi burada buldum. Teknoloji her alanda olduğu gibi burada da hayatı kolaylaştırıyor. Akademi’de taş atölyesinde okudum. İlk olarak taştan, mermerden; sonra metalden, ahşaptan heykeller yapmayı öğrendim. Yıllar içinde teknoloji geliştikçe, yepyeni malzemeler ve araçlar çıktı tabii. Bunun da en büyük avantajı anlatacaklarını daha rahat ve hızlı anlatmanı sağlayacak yolları bulabilmek oldu. Ayrıca bilgiye ulaşmak da çok kolaylaştı. Örneğin serigraf baskı yapmak istesem, okuluna gitmek zorunda değilim artık. İnternette bir süre nasıl yapılır videosu izleyip yavaş yavaş yapabilecek duruma geliyorsun. Artık sınırlı bir dünyamız yok; çok fazla bilgi, erişim ve dil var. Hikayeni en iyi hangisiyle anlatabiliyorsan, onu tercih ediyorsun. Uzun süre, derdimi iki boyutlu anlattım, bundan büyük keyif aldım. Beni çok mutlu etti, anlatamadığım şeyleri de üç boyutlu yapmaya çalıştım. Artık o üç boyut, daha da ağır basmaya başladı. Başka dünyalardan konuştukça hem eğleniyorsun hem de fikirler kendi fikirlerini de doğurmaya başlıyor. Dolayısıyla oradan oraya geçişliliği iki, üç dört dilde birden kullanmaya başlıyorsun; sonuçta amaç hikâyeni, derdini anlatmak.
İşlerinizde taş, metal, ahşap gibi klasik malzemeleri neden tercih etmiyorsunuz?
Klasik malzemeleri de kullanıyorum ama bu sergide bunlar biraz geride kaldı. Aslında hangi malzemeyi kullanacağımı heykel söylüyor bana. Fikri bulup eskizlediğimde, çıkan formu, anlatımı bana yön veriyor. Fikri en iyi şekilde anlatmak için neye ihtiyacım varsa, formunu oluşturmak için en doğru malzeme neyse onu kullanıyorum. Her iş kendine özgü. Her biri ayrı bir yol. Derdi başka, formu başka. Dolayısıyla hangi yoldan gideceğine karar verirken hangi malzemeyle gideceğine de karar veriyorsun. Bu aralar daha çok polyester, beton, ahşap plastik, reçine gibi malzemeler kullanıyorum.
Üretim sürecinizden biraz bahseder misiniz bize? Sizin için bu süreç biraz ‘oyun’ gibi geçiyor galiba?
Aynen öyle. Heykel üretim süreci bir oyun. Her biri ayrı bir oyun. Çünkü her bir heykeli yaparken ayrı bir konusu, yolu, kuralları var. Hepsinin üretim sürecinde ayrı sorunları var. Sonuçta dünyada varolmayan bir şey hayal ediyorsun ve onu üretmen gerek. Onu nasıl yapacağını çözmek çok büyük keyif veriyor bana. Bilmediğin, gitmediğin yeni bir yoldan gitmek gibi. Varacağın yer hayalinde. Amacın oraya ulaşmak ama oraya giderken de çok eğleniyorsun. Karşına bir sürü sorun, engel çıkıyor. Onları tek tek çözmek, aşmak ve yoluna devam edip hayaline ulaşmak süper bir şey. Öte yandan Yapı Kredi bomontiada’yı da bir oyun alanı olarak kullanıyorum. Çatıda yatan dev bir çocuk, teraslardan sarkan büyük goril ve onun arkadaşı, avlunun ortasında kendi halinde müzik dinleyen bir deniz kızı. Ayrıca arka bahçede bir hayvan çiftliği ve tavşan kulesi. Gezdikçe izleyicisini kendi oyununun içine çeken neşeli bir dünya yaratmaya çalıştım burada.
Serginin konseptinin ve isminin bir hikayesi var mı, nasıl şekillendi kafanızda konsept?
Bu benim ilk kişisel sergim olduğu için biraz fazla titizlendik aslında. Çeşitli boyutlarda 18 heykel, heykel eskizlerim, özel baskılarım var. Ayrıca bu heykellerin nereden geldiğini hatırlatan karikatür eskiz defterlerimi de sergiliyorum. Bir de serginin baştan sona yapılış hikayesini anlatan filmimiz var sergide. Ayrıca söyleşi, Çizginin Sahne Arkası isimli karikatürlerimle yaratıcı süreci ve nelere, niye güldüğümüzü anlatan bir konuşmam olacak sergi boyunca. Bir de çocuklar için heykel atölyesi yapacağım. Bütün bu konsepti çok güvendiğim sanatçı danışmanım Esra Sarıgedik ile birlikte oluşturduk. Hem heykellerin yapımı hem de bu serginin hayata geçme süreci bir oyun gibiydi ve sonunda adının da ‘Oyun’ olması gerektiğine karar verdik.
Heykelleriniz bildiğimiz gri heykellerden farklı... Karikatürlerinizi anımsatıyor aslında: Hayvanlar, yuvarlak hatlar, parlak ve canlı renkler… Bu renklilik iç dünyanızın bir yansıması mı?
Çok ciddi, gri ve zor bir dünyada yaşıyoruz. Arada bir onu boyamak, rengini değiştirmek ve hayatı neşelendirmek hoşuma gidiyor. Sonuçta heykellerimde ve karikatürlerimde anlattığım hikayeler benim dünyamdan çıkan şeyler. Benimki de gerçek dünyadan biraz farklı işte.
İşlerinizin kamusal alanda sergilenecek olması ne ifade ediyor sizin için?
Yapı Kredi bomontiada yaşayan bir yer. Çok güzel bir kalabalığı kendine çekiyor. Onun sinerjisi ile serginin sinerjisini karıştırmak ve etkiyi arttırmak beni mutlu ediyor. Sonuçta amaç olabildiğince çok insana dokunmak. Kamusal alanlarda heykel yapmak da bunun en keyifli yollarından biri.
* ‘Oyun’, 3 Kasım’a kadar Yapı Kredi bomontiada’da görülebilir.
Comments