Radikal, Ağustos 2012
“Hep konser izlenimi yazıyoruz, bir de konser öncesine mi baksak” diyerek çıktığımız yolda, ilk durak Göksel’in Kuruçeşme Arena konseri. Hem konser günü, hem de bir gün önce Göksel’i takip edeceğiz. Ne yiyor, ne içiyor, kapris yapıyor mu bir bakacağız. Bildiğimiz örnekler Batılı müzik dergilerinin rockstar’larla vakit geçirip kaleme aldığı “backstage izlenimleri”. Etrafta genç ve güzel groupie’ler, alkol, uyuşturucu... O kadarına pek ihtimal vermiyoruz ama kuliste neler döndüğünü de pek bilmiyoruz. Ya gerçekten öyle bir dünya varsa? “Eğer varsa çok eğleneceğiz” deyip düşüyoruz yollara...
BİR GÜN ÖNCE
“Bir sabah saçlarımı okşayıp da rüz... Kestik. Gitar olmasın burda!” Susuyor gitar. Şarkı bitiminde anormal bir sessizlik. Normalde burada çığlıklar, alkışlar filan duyulması gerek. Göksel de bir duraksıyor, seyircilere gülümser gibi gülümsüyor boş alana. Sıra koreografideki eksiklere geliyor. ‘Acıyor’ çalarken üzerine kendi el yazısıyla şarkı sözlerini yazıp çoğalttığı kağıtları sahneden seyircilere doğru uçurmak istiyor Göksel, ama nasıl? “Kenardan biri atsın” fikri “Hiç şık değil” diye püskürtülüyor...
Bu sırada kostüm değiştirme vakti geliyor. Üç dakikası var Göksel’in. Ekipten kimseyi etrafında bulamayınca bir an sinirlenecek gibi oluyor. “Hah, bir sanatçı delirmesi izleyeceğiz” diyoruz. Yok, tutuyor kendini. Ekip araya giriyor: “Yarın böyle olmayacak tabii ki Göksel hanım.”
Bu arada kağıt sorunsalı sürüyor. Nasıl uçacak bu kağıtlar? “Sahneye vantilatör mü koysak?” Göksel kendi kendine, “Uçmayacağına o kadar eminim ki!” deyiveriyor sessizce.
Saat geceyarısı. Prova bitti, evlere dağılınacak. Göksel’in canı bir çay içmek istiyor. Göksel’i menajeriyle Cihangir’e uğurluyoruz.
KONSER GÜNÜ
19.30 Göksel gayet sakin, keyfi yerinde bir edayla geliyor kulise. Ekiple biraz hoşbeşin ardından odasına çekilip yalnız kalmak istiyor. Bahçede Göksel’e destek olmak için gelen dostlarıyla laflıyoruz. Yaşar Gaga, modacı Emel Kurhan, gazeteci Rahşan Gülşan, oyuncu Gonca Vuslateri ve Akasya Asıltürkmen, Manga’dan Ferman Akgül ve Model grubu tam kadro orada. Bahçede mini bir parti var yani.
19.45 Saçında bigudilerle çıkıyor odadan. Bir sigara molası... O sırada Emel Kurhan yeni çıkan kitabını hediye ediyor Göksel’e. Ardından birlikte odasına geçiyoruz. Kulis tam da hayalimizdeki gibi. Bir yere kulis denmesi için tek gerekli aksesuar olan şu meşhur ışıklı makyaj masası tabii ki var. Kenarda havlular, ortadaki masada meyve, cips, kuruyemiş, içkiler... Makyajı yapılırken, sahneye çıkmadan önce bir “totem”inin olup olmadığını soruyoruz. Malum, dünya starlarının garip kulis istekleri hep ilgi çekici olmuştur. Her yer beyaz olsun, bilmemkaç tane havlu olsundan, yok efendim sevişmeden çıkmama kadar... Göksel “Hiç yoktur öyle şeylerim” diyor ama o sırada asistanı elinde bir nazar boncuğuyla yaklaşıyor. Elbisesinin bir yerine takılmak üzere kenara koyuluyor nazar boncuğu.
20.00 Bir ses kısılması korkusu var. Klimayı bir kapattırıyor, bir açtırıyor. O sırada aklım Emel Sayın’ın eski bir filmine gidiyor. Zirvede bir sanatçıyken bir anda sesi kısılır hani, şöhretine veda etmek zorunda kalır... Belki de şimdi ismini hatırlayamadığım o film, bir travma yaratmıştır Göksel’de diye düşünürken ben, bir hava almaya çıkıyor bahçeye. İçeri döndüğünde yine aynı yerdeyiz; “Ya benim sesim mi kısık biraz sizce?” Bu endişe hep oluyor mu diye soruyorum. Oluyormuş. “Bir kere, sesimi açmadan mümkün değil çıkamam sahneye” diyor. Hatta konser günü, hocalarının hepsi tatildeymiş, birini aramış, telefonda açmışlar sesini.
20.20 Ekip bir şeyler atıştırıyor ama Göksel konserden önce akşam yemeği yemeyecek. Son birkaç yıldır çok düzenli yaşadığını anlatıyor. İki senedir pilateste epey yol almış. “Vücuduma esneklik sağladı, sahnede çok işime yaradı” diyor. Sigara ve içkiye -makul bir oranda- devam ama... Konserden önce beyaz şarap içmeyi tercih ediyormuş, sodayla karıştırarak. Kuaförü Sedat bey bir şişe roze şarap getirmiş. Tadına bir bakıyor ama yok, “Ben çabuk sarhoş oluyorum zaten, konserden sonraya kalsın” diyor. En fazla iki kadeh içiyormuş; “Zaten fazlası sesi kısar” diyor.
20.40 Eski menajeri Funda hanımdan bir buket geliyor. Tek çiçek ondan geliyor. Göksel anlatıyor: “Geçenlerde Emel Sayın’la sahneye çıktık, ben de şıklık olsun diye bir çiçek göndereyim dedim. Meğer bir tek ben göndermişim! Eskiden adetmiş ama artık pek yapılmıyor. Yine de insan seviniyor görünce.” Emel Sayın’ı duyunca bir irkiliyorum, ses kısılma mevzusunda daha yeni aklımdan geçirmiştim, sesli mi söyledim acaba ben onu? Başka neler moral desteği olur diye soruyorum. Anne babası şehir dışında yaşadığı için pek gelmezlermiş konserlere ama kardeşleri hiç yalnız bırakmazmış Göksel’i. Üç kardeşin en büyüğü, Mustafa ve Funda’nın ablası. 40 yaşında olduğunu öğreniyoruz laf arasında, küçük bir şok geçirip devam ediyoruz laflamaya. Kağıtlarda son kararın vantilatör olduğunu öğreniyoruz. En iyisi.
21.00 Kıyafetler geliyor kulise. Üç farklı kıyafet giyecek. Normalde sanatçılar bir gün önceden kıyafetlerini kuliste bırakırmış ama “Ben kesinlikle yanıma alıyorum” diyor. Bir kere, üstelik de ilk kez Rumeli Hisarı’nda Sezen Aksu’ya vokal yapacağı gece, kıyafeti çalınmış kulisten. Ama o gün bugündür kuliste kıyafet bırakmak yok. Bu arada konserde başı ağrıyacak gibi hissettiğini söyleyip bir ilaç alıyor. Ben yukarıda yazmayı unuttum ama zaten yarım saat önce bir tane daha içmişti. “Uyku filan yapmasın, ya esnetirse” diyeceğim ama içine kurt düşürmek de istemiyorum. Neyse, susuyorum.
21.20 Göksel’in saçları hala bigudili. Bir 15 dakika daha beklemesi lazımmış. E, konserin duyurulan başlama saatine 10 dakika var. Demek böyle böyle sarkıyor bu konser saatleri...
21.35 Orkestra sahneye çıkıp seyircileri biraz oyalayacak. Çıkmadan Göksel’in kapısını çalıyorlar. Hep birlikte ellerini üstüste koyup Göksel diye bağırıyorlar. Hani sporcuların maç öncesi yaptığı zafer yemini gibi bir şey. Sanırım o hareketi anlatmayı pek beceremedim -buna bir isim bulunmalı- ama bakınız yanda fotoğrafı var.
21.45 Orkestra sahnedeki yerini alıyor. Göksel de artık kıyafetini giyecek. İlk kıyafet, uzun, siyah, ağır bir elbise. Yalnız bırakıyoruz onu giyinmesi için. İki dakika geçmeden içerden, bir “Lanet olsuuun!” feryadı duyuluyor. Elbise sökülmüş!
21.47 Modacısı Özlem Kaya elbiseye müdahale etmek için içeri girecek ama kapıdaki bodyguard “Kimseyi alamıyoruz içeri” diyor. Dayanamayıp müdahale edeceğim sanırım! “Dur Allah aşkına bodyguard, zaten işler karışık” diye söyleniyorum kendi kendime. Bu arada orkestra sahneye çıktı, çığlıklar, alkış sesleri kulise geliyor ama kuliste o anda tek gündem çengelli iğne! Yok, bulunamıyor.
21.50 Ekipte yüzler ilk kez düşüyor. Panik olmakla olmamak arasında gidip geliyor herkes. Ama yapacak da bir şey yok, tamir edilecek gibi değil elbisenin hali. Mecbur ikinci kıyafetle başlanacak konsere.
21.55 Birkaç müzik kanalı konser öncesi röportaj için kulisin önünde bekliyor. Zaten geç kalınmış ama yine de kırmıyor Göksel, Kuruçeşme Arena otel olmadan önceki son konserlerden biri olduğu için mutlu, bir konser mekanına daha veda edeceği için mutsuz olduğunu söyleyip “Haydi ben gidiyorum” diyor kameralara...
22.00 Kameraların yarattığı kaostan kaçıp quick change odasına sığınıyoruz. Son kontroller yapılıyor artık. Biraz parfüm sıkılıyor. Şişeyi boca etmek gibi abartılı şeyler yok. Koltukaltlarını kaldırıp soran gözlerle bakıyor asistanına. Temiz. Dişlerini gösteriyor. Temiz. Yanında ekipten beş kişiyle sahneye doğru yürüyor. Ses düzeyi yerleri titretiyor. Ben bayılmak üzereyim bu arada -bana ne oluyorsa-. Ama Göksel iyi görünüyor. Bir adım kaldı artık sahneye. Göksel sessizce elindeki kadehi asistanına verip -hangi arada eline geldi o kadeh göremedik- sahneye adımını atıyor. Çığlıklar, alkışlar, alkışlar...
Comments