top of page

Küçük Prens bağımsızlığını ilan etti


Penguen, Ocak 2015



Fikir ve Sanat Eserleri Yasası’na göre, bir sanat eseri, sahibinin ölümünün ardından 70 yıl süreyle korunur. Bu süre dolduğunda, dileyen herkes, telif ücreti ödemeden serbestçe bu yazarın eserlerini basabilir. 1 Ocak 2015 itibarıyla, yazarı Antoine de Saint-Exupéry'nin ölümünün 71. yılında, “Le Petit Prince” yani “Küçük Prens” de bağımsızlığını ilan etti. Hem bu vesileyle hem de aslında yazarının suluboyayla hayat verdiği ünlü bir çizgi karakter sayılması hasebiyle bu yazının konusu oldu. Saint-Exupéry'nin yazıp resimlediği Küçük Prens’i bilmeyen çok az kimse vardır herhalde yerkürede. Tanımayanların da en azından gözü bir yerlerden ısırıyor olmalı. Abarttığımı düşünmeyin; 250’den fazla dile/ lehçeye çevrilmiş olduğu bilgisine dayanarak söylüyorum bunu. Şimdiye kadar en çok yabancı dile çevrilmiş Fransızca eser Küçük Prens. Sadece Türkiye’de Türkçe, Kürtçe ve Lazca, toplam yüzden fazla kez çevrilip basılmış; dahası da yolda.


EN ÇOK SATAN ÜÇÜNCÜ ROMAN

Bunca çevrilmesi boşuna değil, elbette çok sattığından. Charles Dickens’ın İki Şehrin Hikâyesi ve J.R.R. Tolkien’in Yüzüklerin Efendisi’ni takiben 140 milyonun üzerindeki satış rakamıyla dünyada en çok satılan üçüncü roman Küçük Prens. Ondan ilham alan dövmeler, tasarım ürünler, operalar, tiyatro oyunları, filmler, şarkılar gırla. (Mark Osborne’un yöneteceği animasyon filmi de bu yıl içinde bunlara eklenecek.) Fransa Euro’ya geçmeden önce 50 Frank’ın üzerinde resmi bulunuyordu. Rusya’da heykeli, Japonya’da müzesi, Güney Kore’de ise Küçük Prens temalı küçük bir köy var. Bu kadar popüler olduğu için mi birçok kimsenin ilham kaynağı yoksa birçoklarının ilham kaynağı olduğu için mi böyle popüler, orası muamma. Ama değindiği sevgi, dostluk, bağlılık, sorumluluk, güven gibi evrensel değerlerle, sonsuza dek ilham kaynağı olacağı kesin. Kitapla ilgili bir başka muamma da, çocuklar için mi yoksa büyükler için mi daha uygun olduğu. Yazarı ithaf kısmında, kitabı bir büyüğe (yakın dostu Léon Werth’e, daha doğrusu “Küçük bir çocuk olduğu günlerdeki Léon Werth’e…”) adadığı için çocuklardan özür dilese de edebiyat insanları bu kitabın aslında “her yaştan insan için bir masal” olduğu fikrinde birleşiyor. Dönem dönem, tekrar okunması gereken çok katmanlı bir masal…


1953’TEN BERİ TÜRKÇE’DE

“Küçük Prens”in Türkçedeki ilk çevirmeni Ahmet Muhip Dıranas. Bu çeviri 1953-54 yıllarında Çocuk Esirgeme Kurumu’nun çıkardığı Çocuk ve Yuva dergisinde bölüm bölüm yayınlanmış. 1987’ye dek farklı yayınevleri farklı çevirileri piyasaya sürmüş. 87’de Saint-Exupéry'nin Türkiye’deki telif haklarının sahibi Mavi Bulut Yayınları olmuş. Bugünse 20’ye yakın yayınevi kitabı yeni çeviriler ve formlarla (pop-up kitap, e-kitap, sesli kitap ve hatta kokulu kitap olarak) basmaya hazırlanıyor. Yakın zamanda matbaalardan 130 bin adet Küçük Prens çıkacak. Kitabın yayıncısı bu kadar çok olunca, çevirinin değeri daha da artacak. Kitabın, Türkiyeli okurlarının ilgisini cezbeden, çevirmen ve yayıncılarınınsa epey başını ağrıtan bir bölümü var: Küçük Prens’in yaşadığı B 612 asteroidini bir Türk astronom görür. Bu astronom, 1909 yılında yapılan kongreye katılır ve buluşunu açıklar, ancak kıyafetine bakıp kimse söylediklerine inanmaz. Daha sonra B 612 asteroidinin ününü korumak için bir Türk diktatörü halkına Avrupalı gibi giyinmeyi emreder. Uymayanlara ölüm cezası verir. Bu sayede Türk astronom şık bir giysiyle 1920’deki kongreye katılır ve bildirisi kabul edilir. Orijinal metinde “Dictateur Turc” yani “Türk dictator” olarak geçen bu kalıbı, her çevirmen kendi durduğu yerden çevirmeye çalıştı: Astığı astık kestiği kestik korkunç bir önder, dediği dedik bir Türk önderi, dediği dedik sınırsız yetkili bir Türk başkanı, buyurgan bir Türk hükümdarı, büyük ve değerli kumandan Atatürk, bir Türk lideri diyenler olduğu gibi hiç bahsetmeyip bu kısmı direkt atlayanlar da oldu. Bu mesele daha sonra, kitabın ilköğretim için hazırlanan 100 Temel Eser listesinden çıkarılmasına da sebep oldu. Tam da bu noktaya kitaptan şu alıntıyı bırakmak yakışacak sanırım: “Büyükler böyledir işte. Ama onlara kızmamak lazım. Çocuklar, yetişkinlere daima büyük bir hoşgörü göstermeli.”


SAHRA ÇÖLÜ’NDE ÜÇ GÜN

Gelelim Antoine de Saint-Exupéry’nin hikâyesine… 1900 yılında aristokrat bir ailenin oğlu olarak doğan Saint-Exupéry, 1926 yılında hayalini gerçekleştirdi ve pilot oldu. 35 yaşına geldiğinde, hem kendisi hem de tüm dünya insanları için harika bir şey oldu: Uçağı arızalandı ve Tunus’ta çöle zorunlu iniş yaptı. Üç gün boyunca çölde kaldıktan sonra bir Bedevi tarafından kurtarıldı. Küçük Prens’in tohumları da (bir teoriye göre çölde gördüğü halüsinasyonlardan esinle) bu macerada atıldı. Saint-Exupéry, 2. Dünya Savaşı sırasında da pilotluğa devam etti. 1940’ta Fransa savaş dışı kalınca New York’a gitti. Burada yazmaya devam etti; Küçük Prens’i de burada yazdı. Amacı savaş sonrası depresyonuna karşı insanlığa umut aşılamaktı. Ertesi yıl ABD ordusuna yazılarak yüzbaşı rütbesiyle Kuzey Afrika’ya göreve gitti. Bir keşif uçuşu sırasında Korsika’dan havalandı, uçağı vuruldu, Marsilya açıklarında denize düştü ve uzun bir süre de bulunamadı. Sonu Küçük Prens’inkine öyle benziyordu ki, sevenleri gülümsemekle hüzünlenmek arasında kontrpiyede kalmıştı. Künyesi 1998’de, uçağının kalıntıları ise 2004’te balıkçılar tarafından bulundu. Yıllar sonra, Alman pilot Horst Rippert, o gün yazarın kullandığı uçağı düşürenin kendisi olduğunu itiraf etti ve şöyle dedi: “Uçaktakinin kim olduğunu bilsem, ateş etmezdim.” Keşke bilseydi.

Comments


bottom of page