top of page

Pucca'nın Garip Dünyası


Radikal Kitap, Haziran 2010 



Nereden, nasıl keşfettim bilmiyorum. Ben, internete koşulsuz itaat edenlerdenim, linkler beni nereye savurursa oraya giderim. Yemek tarifi bakmaya girip, üç saat sonra kendimi ‘Küçükleri Muzır Neşriyattan Koruma Kanunu’nu okurken bulabiliyorum. İşte yine öyle bir günde, evde sıkıntıdan bayılmak üzereyken rastladım Pucca Günlük’e. Kimliğini gizleyen, Marilyn Monroe avatarını kullanan, ağzı bozuk, dobra, dümdüz ama eğlenceli bir kadının içini döktüğü, daha doğrusu eski sevgililerine kinini kustuğu bir elektronik günlük görüntüsü veriyordu ilk bakışta. Önceleri dilini sevmeyip burun kıvırsam da o günden sonra, tuhaf bir şekilde hep ‘sık kullanılanlar’ımda oldu Pucca. Sosyal mecranın her köşesinde takibe aldım onu. Her yazdığından haberdar oldum. Derken bir gün kitabının çıkacağını müjdeledi twitter’da. Güzel haberdi bu, en azından beni, her gün blogunu açıp yazı yazmış mı acaba diye bakmaktan bir süreliğine kurtaracaktı. Kitabı elime aldığımda, çok yakından tanıdığım birinin günlüğü ellerimdeydi sanki hayatında olup bitenleri biliyordum ama az sonra detayları da öğrenecektim, dostluğumuz perçinlenecekti... Kitap beni yanıltmadı. Küçük Aptalın Büyük Dünyası: Pucca Günlük, Pucca’nın özel hayatına bodoslama bir giriş yapıyor. Hikâye ona büyük kazık atan, ‘Ankara’daki ayı’ kod adıyla bahsi geçen bir eski sevgiliyle başlıyor. Öyle bir eski sevgili ki, hepimiz, kendi hayatlarımızdan olmasa da sağdan soldan tanıyoruz onu. Pucca onun kafasına yüzük fırlatıyor, “Oh olsun” diyoruz, Pucca tokat yiyor, biz küfür ediyoruz. Ankara’dan İzmir’e taşınınca, ‘Ankara’daki ayı’ da tarih oluyor. Yeni kahramanımız ‘Pekmez’ artık. (Çocuk sabahları pekmezli ekmek yediği için kitaptaki kod adı ‘Pekmez’.) Bir süre tüm eğlencemiz Pekmez oluyor. Pucca’yla birlikte biz de sever gibi oluyoruz Pekmez’i ama gün geliyor onunla da yollar ayrılıyor. Son talihlinin kod adıysa Erik. Kavgayla başlayan aşklardan Erik’le Pucca’nın aşkı. Kavgayla başlayıp, usul usul sona erenlerden... Pucca’nın hayatına giren birçok erkekte kendinizinkilerden de bir şeyler buluyorsunuz. Onun ‘Ankara’daki ayı’ lakaplı sevgilisi sizin ‘Çelimsiz sarışın’a tekabül ediyor mesela. Ya da Pekmez lakaplı ‘bebe’ (Pucca erkeklerden genelde bebe diye bahsediyor) onu bırakıp İstanbul’a yerleştiğinde aklınıza sizin uzun mesafe ilişkiniz düşüyor. Pucca’nın başına gelenler hepimize olanlardan çok da farklı değil. Sevgilisini kıskanıyor, terk ediyor, terk ediliyor... Ama tepkileri biraz farklı: Terk ediliyor, sevgilisi dönsün diye intihara kalkışıyor. Hoşlandığı çocukla yalnız kalabilmek için olur olmaz işler çeviriyor. Bir kadın gözlerinin önünde sevgilisine asılıyor, okurken “hah”, diyorsunuz, “Pucca, işte şimdi ezildin.”, yok, yine toparlıyor, kadının gözündeki kirpiği almak bahanesiyle gözünü deşiyor, öyle kıskanç, öyle haşin, öyle hırslı ama okuyanın yüreğine su serpiyor. Hatta kitabı okurken, birçok yerde Pucca’yı alnından öpmek istiyorsunuz. Sizin için, sizin intikamlarınızı da alıyor sanki... Pucca Günlük, aslında bir ilişki rehberi olarak da kullanılabilir. Kitapta, belki ilişki koçlarının bile çıkaramayacağı tespitler, veremeyeceği nasihatler var. Filozoflara taş çıkartan aforizmalar, küfürler arasında kaynayıp gidiyor ama yakalayanı da inanılmaz eğlendiriyor. Hatta kitabın bazı yerlerinde artık gülmekten ne okuduğunuzu bilmez halde devam ediyorsunuz sayfaları çevirmeye. Pucca sanki postmodern babaanne gibi. Yani babaannenizin size nasihat ederken elli yıl öncenin kadın erkek ilişkisini değil de günümüz şartlarını baz alarak konuştuğunu düşünün. Öyle bir şey... Son olarak; Pucca, kitabını almayanın evini yakacağını iddia ediyor. Onu tanıyorsanız bu konuda ciddi olabileceğini de biliyorsunuz demektir. Tanımıyorsanız da, alıp okuyun, hayatınızı tehlikeye atmayın...

Comments


bottom of page