Radikal Kitap, Ocak 2012
Memleketin siyasi iklimi dolayısıyla, bu ara sıklıkla duyar olduk “90’lara dönmeyelim” lafını. Dönmeyelim tabii, sadece Kürt sorununda değil, pek çok konuda yirmi yıl geriye dönmek akıl kârı değil zaten. Ama 90’ları “anmak için” kısa bir yolculuğa çıkmakta beis yok. O yüzden, şimdi sıkı tutunun, 90’lara dönüyoruz!
1990’lar, Soğuk Savaş’ın galibi kapitalizmin, galibiyetin verdiği şımarıklıkla ve “küreselleşme” sponsorluğunda kollarını dünyanın en ücra köşelerine kadar uzattığı yıllardı. Türkiye de o köşelerden birinde duran, aslında 80’lerin sonlarında kirlenmeye başlamış ama yine de iştah kabartan memleketlerden biriydi. 90’larda, markalar ve tüketilecek dünyalar kadar şey, ışık hızıyla giriş yaptı ülkeye ve kayıp kuşak (X Kuşağı) gençliğini, milenyum kuşağı (Y Kuşağı) çocukluğunu yaşarken değişim başladı.
Önce ekran değişti. Star-1, TRT’nin tekelini kırdı. Ardından, Kanal D, atv, Show Tv; hatta şifreli kanallar Cine 5… Barış Manço, Erkan Yolaç, Güner Ümit, Aydan Şener, Susam Sokağı’ndan Minik Kuş, Alf, Çılgın Bediş, Şirinler, Richie Rich ve Jetgiller’i 90’larda ekranda en çok gördüklerimiz oldu. Ama sanırım Cırt Ayşe Teyze’yle birlikte ekranı en çok meşgul eden, artık bilinçaltımıza işleyen dolara ve marka yüksek faiz vaat eden İmar Bankası reklamıydı. Mavi fonda koşan beyaz atı bütün 90’lar boyunca kaç kez izledik, Metin Serezli’nin sesini kaç kez duyduk kim bilir... Sonra Ayşenur Yazıcıoğlu’nun atv tanıtımlarındaki dudakları, Bizimkiler, Kaygısızlar, Olacak O Kadar, İner misin, Çıkar mısın?, Ferhunde Hanımlar, Bir Demet Tiyatro… Bütün bir ülkeyi ekrana kitleyen bir dolu program…
En az Teletex kadar hayret verici, Ateri denen bir kutucuk vardı bir de; kaseti takar Süper Mario’da prensesi kurtarmak için canavarların önüne atılırdık biz 90’ların başında çocuk olanlar… Prenses başka bir kalede çıkardı da yılmazdık. Hugo vardı sonra, interaktif eğlenceyi dimağımız almazdı, ama her gün, bilfiil izlerdik.
Kahraman bakkal...
90’lar kahraman bakkalların henüz süper marketlere direnebildiği zamanlardı. Henüz süper, ultra, hiper market zincirleri mantar gibi çoğalmamıştı. Mahalle bakkalları hala yerlerinde, leblebi tozu satıyordu, güvendeydik. Güvendeydik dediysek, mahalle bakkallarına da her zaman güven olmuyordu. İçinde “taso” var mı diye cipsleri biraz mıncıklamaya kalksanız hemen başınızda bitip sizi bir güzel haşlıyorlardı.
Tüketim alışkanlıkları hızla değişiyordu. Çocuklar lambada etekleri, ışıklı ayakkabılar, gençlerse Levi’s ya da Loft jeans giymek istiyor, altına Caterpillar botları çekmek istiyorlardı. Ama hala bütün annelerin ceketlerinin yakalarında vatka vardı!
Aklımız fikrimiz tüketmekteydi ama kitap da okuyorduk hani... İlkokul çocuklarının korkulu rüyası Ahmet Buhan’ın yardımcı kitaplarının hemen ardından İpek Ongun ve Gülten Dayıoğlu’nun ilk gençlik kitapları, Mavi Saçlı Kız, Kanat Güner’in Eroin Güncesi, o dönemde bir “genç”e evrilen herkesin elinden geçen kitaplar oldu.
Karanlık günler
Bu sırada 90’larda çocuk olanların aklı henüz ermese de, memlekette karanlık günler yaşanıyordu. Hayata dönüş operasyonu, Sivas’ta Madımak Oteli’nin ateşe verilmesi, Uğur Mumcu’nun öldürülmesi, Gazi Mahallesi olayları, ölüm oruçları, YÖK protestoları, Metin Göktepe… Böyle bir çırpıda sayınca insanın içini iyice karartan bir dolu olay…
Öte yandan, hayat devam ediyordu. Sokak aralarında Aygaz kamyonetleri geziyordu. Mirkelam durmamacasına koşuyordu. O koşuyordu, biz eski kasetlerin üstüne onun kasetini çekiyorduk. Herkes çılgınca kupon biriktiriyordu. Tetris’te uzun çubuk asla gerektiği zaman gelmiyordu. Walkman pili biterken garip sesler çıkarıyor, televizyon “yükseltici” denen alet olmadan inat edip çalışmıyordu.
Bütün çocuklar bir “çim adam”a ebeveynlik ediyordu. (Sonradan 90’lardaki teknoloji de kendi içinde gelişince, bu çocuklar ebeveynlik güdülerini “sanal bebek”lere yönlendirdi.) Cep telefonu diye bir şey vardı artık. İstediğiniz kişiyi aklınıza estiğinde -yürürken bile- arayabiliyordunuz tamam da, bir de “mesaj atmak” diye bir şey vardı, onu hiç aklımız almıyordu. Nereden bilecektik sonraları mesajla “cebimize” gelen şifreyle, Amerikan fast food zincirlerinde indirim kazanacağımızı ve hatta gelen indirim mesajlarından yaka silkeceğimizi…
“Hatırlamak” için… Yukarıda bahsi geçen ve sizin de okurken “Aaa hakkaten” dediğiniz birçok şey, Kadir Aydemir’in editörlüğünü yaptığı, ‘90’lar Kitabı: Çocuk mu, Genç mi?’de, çoğu o zamanlar “garson boy” olan 111 farklı yazar tarafından kaleme alınmış kısa yazılarla okura hatırlatılıyor. Daha önce ‘80’lerde Çocuk Olmak’ isimli kuşak kitabıyla tanıdığımız Aydemir, bu kez 90’ları masaya yatırmış. Ahmet Meriç Şenyüz, Alper Turgut, Ferhat Uludere, Işıl Karpuzoğlu, Özge Mumcu, Serdar Orçin ve Sevinç Erbulak gibi isimlerse kendi 90’larını yazıya döküp kitaba dahil olanlar arasında. Kitapta sizin de kendi 90’larınızdan çok şey bulacağınıza şüphe yok. ‘90’lar Kitabı: Çocuk mu, Genç mi?’, bir gündem maddesini unutturmak için başka bir suni gündemin yaratıldığı, sonra onu da unutturmak için bambaşka bir şeyin ortaya atıldığı belleksiz çağımızda, “hatırlamak” için bire bir.
Comments