top of page

Türkiye'nin bütün ev işçileri, birleşin!


Radikal İki, Haziran 2011



Emek sömürüsünün belki en çok yaşandığı meslek, ev işçiliği. Gündelikçiler, hasta, yaşlı ya da çocuk bakıcıları, aşçılar, ütücüler. Onlar yıllardır yasal sürelerin çok çok üstünde, üstelik sigortasız çalışıyorlar. Her gün temizlikte kullanılan kimyasal maddeleri solumaktan sağlıkları bozuluyor. Cam silerken düşüp ölmekten, tacize ya da tecavüze uğramaktan, hırsızlıkla suçlanmaktan bıkmışlar, artık “fark edilmek” istiyorlar. Bunun için de bir sendika kurma girişimi içindeler. Talepleri, aslında zaten olması gerekenler: Sosyal güvence, insani çalışma saatleri, tacize, tecavüze karşı can güvenliği vs. Ev İşçileri Dayanışma Sendikası girişimi 15 Haziran Çarşamba günü İstanbul Valiliği önünde kuruluş bildirisini okuyarak girişimi resmileştirecek. “Toz bezi değil ev işçisiyiz” diyecek. Seslerini duyurmak adına sendika için aktif bir şekilde çalışan ev işçisi Gülhan Benli’yle konuştuk. 

Ev işçileri olarak örgütlenmeye ne zaman başladınız? 2009’da, DİSK çatısı altında örgütlenmeye başladık ancak bizim sigorta numaralarımız olmadığı ve işçi olarak tanınmadığımız için yasal süreçte sorunlar çıktı. Biz de yasal bir şekilde örgütlenemediğimiz için dernek kurmaya karar verdik. Şimdi hazırlıklarımızı tamamladık, 15 Haziran’da da resmen başvuruda bulunup örgütlenmemizi tamamlayacağız. Artık üç-beş kadının çalıştığı bir alan değil bu. Bu girişimle İstanbul’da 10 bin, Türkiye genelinde 9 bin üyeye ulaştık. Bunlar da ciddi rakamlar ama gerçek rakamlar çok daha fazla. İstanbul genelinde bu işi yapan 500 bin kadın olduğu tahmin ediliyor. Bu bir iş kolu, bir sektör, bunun kabul edilmesi gerek artık. 

Hangi işlerde çalıştınız şimdiye kadar? 16-17 senedir çalışıyorum. Bu süre içinde çocuk da, hasta da baktım, gündeliğe de gittim. İşsiz kaldığınızda ne iş çıkarsa yapıyorsunuz çünkü. Bu işlerde sigorta, sosyal güvence olmadığından, her şey işverenin vicdanına kalmış. Kilolu ya da zayıf olmanız bile işinizi kaybetmenize neden olabiliyor. İşveren kiloluysa çok yemek yer, iyi iş yapamaz ya da zayıfsa güçsüzdür, iyi iş yapamaz diye düşünüyor mesela. Bunları düşününce 19. yüzyılın kölelik sistemi bile daha adildi diyorum. Bir dişlerimize bakmadıkları kalıyor çoğu zaman. 

Haftada kaç gün çalışıyorsunuz, şartlarınız nasıl? Gittiğim eve göre değişiyor. Üç katlı bir villaya da gidiyorum, 3+1 eve de. Temizlikten günde ortalama 80-100 lira kazanılıyor. Çocuk ve yaşlı bakmaksa çoğunlukla yatılı kalındığı için çok düşük ücretli ve bu ücretler kesinlikle emeği karşılamıyor. Biz aslında bir şeyleri saat ücretine dökmeye çalışıyoruz. Çünkü üç katlı villanın temizliğiyle 3+1 evin temizliği aynı değil ama aynıymış muamelesi görüyor. Hem temizlik yapan hem de yaptıran açısından hakkaniyet yok bu durumda. 

İş kazaları, tacizler ev işçileriyle ilgili ilk akla gelen sıkıntılar. Sizin hiç başınıza geldi mi bunun gibi şeyler? Gittiğiniz evlerde her tür insanla karşılaşabiliyorsunuz. Psikopatı, tacizcisi, tecavüzcüsü vs. İş kazası yaşamadım ama bir keresinde istihdam bürosu aracılığıyla temizliğe gittiğim bir evde tacize uğramıştım. Evin sahibi adam, ben iş yaparken gelip “Sen sadece bu işi mi yapıyorsun?” diye sordu bana. Farklı beklentileri vardı. Çok sinirlendim, “Nasıl böyle bir şey söyleyebilirsiniz” dedim. Bana “Daha önce birine yaptırdım da” dedi. Bir de bu kadar çirkin yani. 

İstihdam büronuz size sahip çıkmıyor mu peki? Ben hemen onlara haber verip çıktım o evden. İstihdam büroları sadece üzerimizden para kazanmaya endeksli. Üstelik bu devlet eliyle oluyor. O büroları Çalışma Bakanlığı ve İşkur da destekliyor, ev işçilerini kayıt altına alabilmek, kaçak işçiliği önlemek için. Bu bürolar devlet kurumlarından teminat adı altında paralar alıyorlar ancak bizi hiçbir şekilde korumuyorlar maalesef. 

Mesleki hastalıklar var bir de. Kimyasal deterjanlardan astım, alerji; ağır kaldırmaktan bel fıtığı, rahim düşmesi gibi hastalıklara yakalanıyoruz. Yıllarca bu şartlarda çalışıp hasta olan, kanser olan çok arkadaşım var maalesef. Cam silerken camdan düşme riski de cabası. Bu yakınlarda bir arkadaşımız camdan düştü mesela, yetkililer “O onun sakarlığı” dediler. Herkes biliyor ki bu sakarlık filan değil. Bu olayda ev sahibinden Çalışma Bakanlığı’na herkesin direkt sorumluluğu var. “Sakarlık” deyip işin içinden çıkmak olmaz. Bir değil, iki değil bu olay, hepsi mi sakar camdan düşüp ölen kadınların? 

Kimse harekete geçmiyor mu bu konuda? Kimsenin umrunda değil. Kimsenin haberi de olmuyor zaten çoğunlukla. İş kazalarının yanı sıra ölümle sonuçlanan olaylar da var. Mesela, bir arkadaşımız sürekli gündeliğe gittiği evlerden birinde temizlik yaparken ev sahibi erkek tarafından tecavüze uğradıktan sonra öldürüldü. Ardından cesedi de ortadan kaldırılmış. Ailesi en son hangi eve gittiğini öğrenip polise haber veriyor da öyle ortaya çıkıyor durum. Bir başka göçmen arkadaşımız çalıştığı yerde işvereni tarafından öldürüldü ve üstelik bu cinayetin üstü kapatıldı. O kadıncağız kimsenin umrunda olmadı. Biz şimdi bu sendika girişimiyle en azından herkesi bu olaylardan haberdar etmek istiyoruz. Böylece belki bir şeyler değişir. 

Evlerde yatılı çalışanlar ya da göçmenler de dahil değil mi bu örgütlenmeye? Tabii ki dahil. Bu sektörde Türkler kadar Gürcüler, Ermeniler, Azeriler de var. Üstelik de göçmen ev işçisi arkadaşlarımızı bize karşı kullanmaya çalışıyorlar. “Şartlarımızı kabul etmezseniz daha ucuza çalışacak göçmenler var” diyorlar bize. Oysa biz onların da bizimle eşit koşullara gelmesini istiyoruz. Yatılı arkadaşlarımızın da hiç özel hayatı yok mesela. Ev sahipleri odalarına kameralar, ses dinleme cihazları yerleştiriyorlar. İnsanlar tuvalette üstünü başını değiştiriyor kameralar yüzünden. Bir de anında kapı dışarı edilebiliyorlar. Mesela yakınlarda, bir göçmen arkadaşımız Beşiktaş’ta yatılı kaldığı evden hırsızlıkla suçlanıp gece yarısı sokağa atıldı. Ev sahibi çift, cüzdanlarını çaldığını zannetmişler, sonradan cüzdanları bulunca da arayıp özür dileyip tekrar işe çağırmışlar. Bir daha çalışılır mı o evde?

Comments


bottom of page