top of page

Athena: Yaşlanmadık, farkındalığımız arttı

Güncelleme tarihi: 26 Haz 2019


Radikal, Kasım 2010



Athena son albümleri 'Pis'te yer alan şarkılar arasından ilk klibi 'Arsız Gönül'e çekti. Athena'yla Erol Günaydın, Erkan Can, Sezyum ve Özge Özpirinççi'nin rol aldığı klibi, Fenerbahçe'yi ve daha birçok şeyi konuştuk.


Yeni albüm yaz başında çıktı, nasıl gidiyor tanıtım konserleri? Gökhan Özoğuz: Bu albüm bizim bir nevi dönüm noktamız oldu. İlk kez bir prodüktörle, Mark Nielsen’la, çalıştık ve bizi çok iyi bir yerden yakaladığını düşünüyorum. O yüzden bu albümün bizim için önemi büyük. Alper Sönmez ve Volkan Öktem de işin içine girince çok doğru kombinasyonlar çıktı ortaya. Albüm çıkar çıkmaz da Türkiye turnesine çıktık.


Nasıl geçti turne? Hakan Özoğuz: Albüm daha çok yeniydi turneye çıktığımızda, üç günlük filandı ve insanlar henüz bilmiyordu şarkıları ama yine de  çok eğlenceli geçti. 15 şehir gezdik, hepsi de inanılmaz güzel, coşkulu konserler oldu. İlk klip ‘Arsız Gönül’e geldi, çok da eğlenceli bir klip olmuş, Erol Günaydın, Erkan Can filan. Nereden çıktı bu isimleri klipte oynatma fikri? Hakan: Klibin yönetmeni Bertan Başaran, bizim 15 senelik filan arkadaşımız. O yüzden çok rahat ve eğlenceli geçti klip çekimi. Oynayanların da hepsi arkadaşımız ve farklı konum ve karakterdeki insanların parçayı söyleme üslubunu göstermeye çalıştık klipte. Gökhan: O şarkı yazılırken de özelliği oydu zaten. Bizim aklımızda böyle bir klip fikri vardı, anlattık, Erol amca, Sezyum, Erkan Can, Özge (Özpirinççi) sağolsunlar kırmadılar, kabul ettiler. Hepsi Türkiye’de farklı ve nevi şahsına münhasır karakterler, o şarkıyı  söyleyenlerin çeşitliliğini çok güzel yansıttılar.


7. albümünüzü çıkardınız ve 34 yaşındasınız. Albümdeki şarkılar hiç  çaktırmıyor gerçi ama zaman zaman yaşlandığınızı düşündüğünüz oluyor mu? Gökhan: Yaşlılık demeyelim de farkındalığımız arttı. Gençliğimizdeki gibi anlamadan etmeden değil de biraz daha farkında olarak yapıyoruz işlerimizi artık. Ama Athena’nın içindeki o enerjik yapısı hiç değişmedi ve kendini beslemeye devam ediyor. Hakan: Biraz da, karakterlerimiz el vermediği için bunun dışına çıkamıyoruz aslında. Yalnız bu aralar bu yaş meselesi çok soruluyor bize, yaşlanıyor muyuz acaba cidden? (Gülüyor) Gökhan: İlk albüm çıkalı 12 yıl olmuş ama ben buna yaşlanmak demiyorum. Artık bence 50 yaş orta yaş sayılıyor. 


Albüme dönelim, bu albümde yine marşa yatkın parçalar var, ‘Kalb-i’ mesela. Ne dersiniz, bu albümden de bir marş çıkar mı?

Gökhan: ‘Kalb-i’ çok romantik bir şarkı esasında. Orada söylenilen marşı andıran melodi de dramatizmi yükseltmek içindi aslında. Hakan: Marş çıkıp çıkmayacağını insanlar belirleyecek tabii. Biz bu albümde futbol için özel olarak bir şarkı yapmadık, ‘Holigan’ gibi ya da ‘Tam Zamanı Şimdi’ gibi. Gökhan şarkıları tribünde tezahürat yapıyormuş gibi söylüyor, sesinin rengiyle alakalı sanırım. Ya da tribünde büyümemizle ilgili belki. Gökhan: Tabii, bizim çocukluğumuz Akmar pasajı ve Şükrü Saracoğlu’nda geçti. Anadolu yakasında rock müziğin ve futbolun adresleri buralar. Orada büyüyünce sonuç da bu oluyor işte. Ama tabii, şarkıları tribünde söylensin diye yapmıyoruz, beğenilip tribüne uyarlanıyor, o ayrı bir mevzu.


Siz hiç  söylediniz mi Holigan’ı filan tribünde? Hakan: Tabii, çok söyledik. Gökhan: Biz küçükken maçlara gittiğimizde çalan müzikler o kadar kötüydü ki, ta o zamanlarda “Abi niye hiç güzel bir rock şarkısı çalmıyor şu tribünde” derdik. Sonra işte bizimki söylenir oldu.


Tribünden aklınızda kalan anılar var mı? Gökhan: Bir keresinde Galatasaray maçıydı sanıyorum, taraftar karşı tribüne “Athena burada, Fatih Ürek nerede” diye bağırmıştı bizi görüp. Bir keresinde de Juventus maçıydı galiba, Hakan’la ben numaralı  tribündeyiz, yanımızda da teyzemle rahmetli babam var. Teyzem de hasta Fenerli bu arada, maçlarda delirir, ayakkabıları havada uçar filan. Önümüzde de bir tane beyaz takım elbiseli amca var, elinde bir bardak kahve, oturuyor. O sırada Fener golü çakınca ben kendimi adamın kafasının üstünden uçarken gördüm, tribünün bir ön sırasından topladılar beni. Ondan sonra geri döndüğümde amcanın takım elbise komple kahve olmuştu. Ama hiç umrunda olmadı neyse ki. Hakan: Bir keresinde de bir yere Fenerbahçe bayrağı asmaya çalışırken polisler kovalamıştı. (Gülüyorlar)


Umre’ye gittiler filan diye bir dedikodu çıktı hakkınızda, aslı var mı? Gökhan: Biz aslında Cidde’de bir arkadaşımız var, onu görmeye gittik. Tamamen turistik yani. Yalnız oralar çok güzel. Özellikle İran’ı çok merak ediyorum ben. Tarihe, özellikle de Osmanlı tarihine çok düşkünüm.  Hakan: Bizim soyumuz da oralardan geliyor zaten. Kilisliyiz ama soyumuz Halepli. Kızıllık da oradan geliyor mesela.

Grup elemanı konusunda bir uyumsuzluk söz konusu, bir türlü tutturamadınız. Gökhan: Grup işi de bir tür ilişki aslında, kolay zannediliyor ama değil, inanın. Hakan: Şimdi, Alican Tezer davulda, Emre Ataker klavyede, Umut Arabacı da basta eşlik ediyor bize. Bu beşli sahnede oldukça uyumlu olduk. İyi bir sound çıkarıyoruz. Gökhan: Tabii biz Hakan’la ikiz olmasaydık grup çoktan dağılmıştı, orası ayrı!


Bir İngilizce albüm projeniz vardı, ne oldu ona? Gökhan: İngilizce albüm yapmak için bazı şeyleri iyi harmanlamak gerekiyor. Çünkü bu topraklarda yapılmış işler o kadar köklü ve derin ki, yurtdışında yapılan, yapılacak olan birçok şey çok yüzeysel kalıyor onlara göre. Buranın güzelliğini de alıp kendi içinde bir harmanlaman gerekiyor onu. Biz de bunu ağır ağır yapıp bir şey çıkarmak istiyoruz.

Comments


bottom of page